17 Ara 2012

SINAVLARDA IQ DÖNEMİ

SINAVLARDA IQ DÖNEMİ



21. Yüzyıl ile birlikte artık IQ= EQ olmak zorunda

Sosyal Zeka: IQ ve EQ Testlerinin Ötesinde Bir Zeka

Geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran entelektüel zeka (IQ), 21. yüzyılda kendine güçlü bir rakip buldu..EQ.. Bir çok bilim insanının kabul ettiği gibi topluma uyum sağlamış başarılı bir kişi olabilmenin koşulu artık kişinin hem entelektüel zekaya (IQ) hem de duygusal zekaya (EQ) sahip olmasından geçiyor

ANCAK !!!  Sosyal Zeka sadece kişinin kendinde veya karşısındakinde değil, çevresinde olup bitenleri anlama, etkileyebilme ve farklı sosyal ortamlarda iyi ilişkiler kurabilme kapasitesidir. Başarı için sayısal zeka ve duygusal zeka artık yeterli değil. Kişiler arası bağ kurabilme, grubu harekete geçirebilme, olayların ve duyguların ne olduğunu anlamamıza yardımcı olan IQ ve EQ’dan öte bir zeka ile gerçekleşebiliyor.



Kişiye özel uygulanabilecek çeşitli testler ve egzersizler ile SOSYAL ZEKA geliştirilebilmektedir. 21 yy ile  birlikte özellikle 12-19 yaş grubunda ki kişilerin IQ seviyelerinin geliştirilebildiği belirlenmiştir. Ancak sadece Iq yada sadece Eq nun yüksek olması başarıyı getirmemektedir. SOSYAL zekanızı geliştirmek için öncelikle sorunu bulup sonra onu geliştirmenizi tavsiye ederiz. 


Duygusal Zekanın 5 temel ilkesi
Öz-bilinç: Kişinin kendisinin tanıması, duygularını tanımlayabilmesi ve onların farkında olmasıdır. Kişinin duygularının farkında olması kendini anlayabilmesinin temel ilkesidir. Diğer duygusal zeka ilkelerinin gelişebilmesi için kişinin gelişmiş öz-bilince sahip olması gerekmektedir. Düşük öz-bilince sahip kişiler kendi içlerinde duygusal bir kafese hapsedilmiş gibidirler.
Duyguları yönetebilme: Duygularla başa çıkabilme yetisi bireyin kendini avutabilmesi, endişe, gerginlik gibi olumsuz düşünceyle baş edebilmesi demektir. Duygularını yönetebilen birey hayatın kötü sürprizleri ve olumsuzluklarıyla çok daha kolay başa çıkabilirken, yönetemeyen bireyler sürekli strese maruz kalırlar.
Kişisel motivasyon: Duygularınızı yaratıcı olabilecek ve hedeflerinize ulaşabilecek şekilde yönlendirebilme, yönetebilme becerisidir. Duygusal kontrol, hazzı erteleyebilme ve atılımcılık ruhunu koruma kişinin kişisel motivasyonu için çok önemlidir.
Empati: Kişinin kendini başkalarının yerine koyabilme becerisi olarak tanımlanabilir. Bilimsel olarak empati ses tonundaki ve yüz ifadelerindeki sözel olmayan mesajları okuyabilme, diğerlerinin duygularını algılayabilmedir. Empatik kişiler öğretmenlik, satış, yönetim gibi sosyal becerileri ve iletişimi gerektiren mesleklerde daha başarılı olurlar.
Sosyal Beceriler: Çevrenizdekilerin duygularını yönetebilme sanatıdır. Kişisel yönetim, ve empati gibi diğer temel duygusal yetilerin iyi kullanımını gerektirir. Bu tür beceriler popülerlik, liderlik, kişiler arası etkinlik için vazgeçilmezdirler.

10 Ara 2012

Türkiye'de İngilizce eğitimi


Türkiye'de İngilizce eğitimi



İngilizce Yeterlilik Endeksi’nde (İYE) 44 ülke arasında 43’üncü olan Türkiye, İngilizcenin bilinirliği bakımından da Şili, Endonezya ve Suudi Arabistan’ın gerisinde kaldı.

Türkiye’deki en büyük eksikliklerden biri  İngilizce eğitimine başlangıç yaşı gösteriliyor. Endekste yüksek ve orta sıralarda yer alan ülkelerde genellikle İngilizce eğitimine çocukların eğitim hayatlarının başında başlanıyor. Türkiye’de ise İngilizce eğitimi dördüncü sınıfta, sınıf öğretmenleri gibi konuda uzman olmayan öğretmenler tarafından veriliyor. Lise giriş sınavlarında ise İngilizce en temel haliyle soruluyor. Eğitim sisteminde İngilizce programının ağırlığı zamanla azalırken, 2005 yılından itibaren İngilizce hazırlık sınıfları kaldırılmış bulunuyor. 


Dünyanın pek çok yerinde yabancılar arasında konuşulan dilin İngilizce olması, İngilizce öğrenme isteğini ve öğretim yaygınlığını artırmıştır. İngilizce artık tüm dünya ülkelerinin ikinci dili olma yolunda ilerlemektedir. Çünkü ekonomik alanda, sosyal alanda, eğitim- öğrenim alanında, bilim ve teknolojide kullanılan dil İngilizce’dir.

Dil edinimi konusunda yeterince bilgisi olmayan pek çok kişi çocukların  bu kadar erken bir yaşta ikinci bir dili öğrenmelerinin sakıncası olabileceğini düşünüyor. Oysa öğrenmenin en hızlı gerçekleştiği dönemler bu dönemlerdir. Bu alanda yapılan araştırmaların bulguları arasında da olumsuz sonuçlara rastlandığına dair ibareler bulunmamaktadır. Dil öğrenimine mümkün olduğuna erken başlanmalı, ancak her yaşa en uygun yöntemlerden faydalanılmalıdır.

Uzun zamandır özel ders veren birisi olarak özellikle yabancı dil için söylemek isterim ki 
ingilizcede ozellikle elementary seviyesi cok onemli bir seviyedir. 70-80 ders saati yeterli degildir. Ama kurslar sizin cabuk bitirme endisenizi bildikleri icin 80 saatte bir kur atlatirlar.siz de gercekten pre-intermediate, intermediate ya da upper oldugunuzu sanirsiniz. ama malesef olmazsiniz. hicbir kitap tek basina okudugun zaman dil ogrenmede yeterli olmaz. dil ogrenirken etkilesim sarttir.


Dil öğrenmede çocuğun yaşı 12 ve altı ise maksimum 5-6 kişilik grupların oluşturulduğu özel dersler en uygunudur. Haftada 2 gün ve 1,5 saatlik eğitim ile birlikte okulda ve evde desteklenecek çalışmalarla, özellikle elementary seviyesi en iyi şekilde verilebilir.



5 Ara 2012

Ağır Öğrenen Öğrenciler


Ağır Öğrenen Öğrenciler




Basit sözcükler ve kısa cümlelerle konuşun. Bu çocuklara her fırsatta kendilerini sözle anlatma olanakları vermeli, buna teşvik etmelidir. Böylece duygularını düşüncelerini sözlü olarak anlatmada kendilerine güven kazanabilirler. Sık eleştiriler kendine olan güveni yıkacağından bu konuda dikkatli olunmalıdır.


Dikkati dağınık ve dikkat süresi kısadır. Sık sık dikkatini toplayacak hareketler yapmalı, ilgi duymadığı konular üzerinde fazla durmamalı ve elden geldiğince dersleri somut biçimde izlemeğe çalışılmalıdır. 


    1.       Çocuk yaşıtlarına göre biraz daha geç ve güç öğreneceğinden çocuktan zeka düzeyinin üzerinde başarı beklenmemeli, normal başarı göstermesi için zorlanmamalıdır.
2.       Sınıfına uyum sağlayabilmesi için öğretmenlerle işbirliği yaparak evde derslerini kavramasına yardımcı olunmalıdır.
3.       Küçük başarıları bile desteklenerek daha başarılı olma isteği için ortam sağlanmalı, böylece kendine güven duygusu geliştirilmelidir.
4.       Evde yapabileceği işler verilerek sorumluluk duygusu geliştirilmeli, etkin olduğu konulara yöneltilmelidir.
5.       Çocuğun zayıf yönleri eleştirilmemeli, kuvvetli yönleri bulunup geliştirilmeye çalışılmalı, olumlu davranışları her fırsatta değerlendirilmeli ve desteklenmelidir.
6.       İyi arkadaş ve çevre ilişkileri kurmasına olanak sağlanmalı, yardımcı olunmalıdır.
7.       Kardeşleri ve arkadaşları ile kıyaslanmamalıdır.
8.       Çocuktaki davranış bozukluğunun bir çoğunun, doğrusunu bilmediğinden ya da beceremediğinden kaynaklanacağını düşünerek, bu bozukluğun ve hataların neler olduğunu ve doğrunun nasıl olacağını SEVGİ ve ANLAYIŞ la anlatmalı, çocuk ikna edilmelidir. (Hatalarından dolayı hırpalanan bu çocuklarda kişilik bozuklukları artar. )
9.       Çocukta görülen davranış bozukluklarının nedenleri incelenmeli, problemlerini çözmede yardımcı olunmalıdır.
10.  Olumsuz davranışları bazı hallerde görmezlikten gelinmeli, hataları büyütülmemelidir.
11.  Aşırı sevgi ve aşırı baskı kaldırılmalı, sınıflandırma zamanında ve yerinde yapılmalıdır.
12.  Anne ve babanın “EĞİTİM GÖRÜŞLERİ” tutarlı olmalı, alacakları eğitim önlemleri birbirini desteklemelidir.
13.  Anne ve baba aile sorunlarını çocuğun yanında tartışmamalıdır. Ailedeki huzursuzluklar çocuğun başarısında ve davranış bozuklukları göstermesinde en büyük etkendir.
14.  Çocukta, akademik başarıdan çok sanata yönelik becerilerin gelişmesini sağlayıcı etkinlikler yapılmalıdır. Çocuk ileri öğrenim kademelerine değil, iş hayatına hazırlanmalıdır.
 
 

26 Kas 2012

DİKKAT TOPLAMA

DİKKAT TOPLAMA




n
1.Tip: Bu çocuklar sürekli hareket halinde, dürtüsel ve acelecidirler, Çevreden gelen tüm uyarıcılara açıktırlar ve ilgileri kolayca dağılır. Uzun bir zaman süresince herhangi bir nesneyle ilgilenemezler, etrafta sürekli gürültü yaparlar. Çevrelerindeki insanlar sürekli olarak onlardan şikayet ederler. Bu  çocuklar kendilerinden istenen çalışmalara yönelemezler ve bu nedenle bir çalışmada devamlılık sağlayamazlar.
n

2.Tip: Bu çocuklar çok sessizdirler, motivasyonları düşüktür, kendi kendilerine hayallere dalarlar, isteksizdirler ve ilgisizdirler. Bir iş üzerinde özensiz, gelişi güzel çalışırlar. Bu çocuklar 1. tip çocuklar gibi çevrelerine zarar vermezler.


Her çocuk dikkatini yaşının iki katı dakika toplayabilir. Örneğin, on yaşındaki bir çocuk dikkatini 20 dakika toplayabilir. 5- 10 dakika ara verebilir. Daha sonra tekrar çalışmaya oturabilir. Küçük çocuklar kendiliğinden tekrar çalışmaya oturamazlar, yetişkinlerin onlara hatırlatması gerekebilir

n


Dikkat Toplama Becerisini Geliştirme

Görme alıştırması:
Resim deki eksiklikleri, bulma, yada resmin bütününe uymayan cisimleri bulma(örneğin, kar yağan bir manzarada mayolu çocuklar).

nKoku alıştırması:
Gözler kapatılır, odanın çeşitli yerlerine, limon, portakal, kahve, nane, parfüm konur. Çocuk dolaştırılır hangi kokunun nerede olduğu bulunur.

nDokunma alıştırması:
Gözler kapatılır, elle dokunulan nesnelerin neler olduğu bilinir.

nTat alıştırması
Gözler kapatılır, dilin üzerine konulan yiyeceklerin neler olduğu, tatları, acı, tatlı, ekşi tanınır.





Dikkat toplama ile ilgili problemler sıklıkla ilköğretim döneminde fark edilir. Bu dönemde çocuğun bir konu üzerinde dikkatini toplaması, belirli bir süre yerinde oturması ve dersi dinlemesi beklenir. Çocuğun, bu beklentileri gerçekleştirememesi durumunda başarısızlık yaşaması kaçınılmazdır.


16 Kas 2012

ÇOCUĞUNUZU GERÇEKTEN TANIYOR MUSUNUZ?


ÇOCUĞUNUZU GERÇEKTEN TANIYOR MUSUNUZ?




Bu soruya kolayca “elbette tanıyorum, o benim çocuğum” demeden önce biraz düşünelim. Çünkü yapılan araştırmalar göstermiştir ki; anneler ve  babalar olarak bizler çocuklarımızı nesnel (objektif) olmaktan çok, öznel (subjektif) olarak tanıyoruz. Bunun asıl nedeni de, anne babaların çocuklarını “olmalarını istedikleri gibi görmeleridir”.

Çocuklar içinde bulundukları sosyal ortama göre davranış sergilerler. Bu doğal bir durumdur. Kendinizi iş arkadaşlarınız, aile çevreniz, çocukluk arkadaşınız, yeni tanıştığınız insanlar, sevdiğiniz ya da sevmediğiniz insanlar gibi farklı ortamlarda düşünün... Hepsinde aynı insan mısınız? Cevabınız tamamen evet ise , bir sorun var demektir. Sizi çevreyi, hayatı algılama bozukluğuyla suçlamam an meselesi :)

Veli çocuğunu çok iyi tanıdığını zanneder. Ancak evde, akraba içinde gözlemleyebildiği kısmı çocuğun davranış biçimlerinin tamamı değildir, hatta gerçek karakteri ile alakasız olabilir. Çocuğun farklı sosyal ortamlarda farklı davranışlar sergiliyor olabilme ihtimalini cepte tutmak, veli için yaşamı kolaylaştırır ve çocuğun geleceğine atılan adımları sağlamlaştırır. Çocuğunuzun sizi kandırmasını istemiyorsanız gerçeklere karşı sakin ve mantıklı bir tutum içerisinde olduğunuzu ona göstermelisiniz.


“Çocuklarımız hakkında neler bildiğimizi” şöyle aklımızdan geçirirsek, “tutkularını, özlemlerini, korkularını, kaygılarını, kendisi hakkında neler hissettiğini” bilip bilmediğimizi sorgulayabiliriz. Böyle bir sorgulamayı gerçekten içtenlikle yaptığımız zaman, gerçekte çocuğumuzun iç dünyasındaki çok az şeyi bildiğimizi hayretle görürüz. Aslında “kendimizi yeterince tanıyıp tanımadığımızı” sorduğumuz zaman da bizi çok şaşırtan sonuçlara varabiliriz.

BAŞARI AİLEDE BAŞLAR

Çocuk, öğrenme ve başarma isteğini önce aile ortamında edinir. Anne ve babasından gördüğü sevgi, ilgi ve uyarılma sonucu doğal öğrenme dürtüsü oluşur. Soruları yanıtlanan, merakı doyurulan çocuk, daha çok öğrenme isteği duyar. İlgi ve destekten yoksun, soruları geçiştirilen çocuğun ise, öğrenme isteği körelir. 
Çocukların okul, eğitim hakkındaki duyguları, düşünceleri ebeveyninkiyle özdeştir. Eğitime, okula, öğretmene değer veren ailelerin çocukları da bunlara değer verir. Yapılan araştırmalar evdeki eğitimsel uyarı azlığını (evde eğitimle ilgili materyaller yok, aile kitap okumuyor...) ailenin okulla olan ilgisizliğini ön plana koymaktadır. Okuldaki başarısı yüzünden ödüllendirilmeyen çocuk, bunlara karşı zamanla ilgisiz olur. 


Başkaları ile kıyaslanan çocuk; özgüveni eksik ve gelişmeye kapalı olur. Kıyaslama çocukların en sevmedikleri şeylerin başında gelir. Bu konu çocuğa dolaylı olarak "Sen başarısızsın.", "Sen kötüsün, o iyi" mesajı vermektedir. Bu nedenle bu mesajdan kaçınmak gerekir. Unutulmamalıdır ki çocuğun özgüven gelişimi açısından kıyaslama yapmak, olumsuz bir durumdur. Kıyas ile çocuğumuzun çalışma motorunu başkasına bağlarız. Böylece kıyasladığımız çocuğun başarısına ulaşarak çalışmayı bırakmasına yada o başarıya hiç ulaşamadığını görerek güvenini kaybedip geleceğe yönelik planlar kuramamasına sebep olabiliriz. 

15 Kas 2012

ÇOCUKTA KISKANÇLIK VE ÖZGÜVEN

ÇOCUKTA KISKANÇLIK VE ÖZGÜVEN




Aşırı ilgi ve sınır koyamamaktan kaynaklanan doyumsuzluk bencillik abartılı ilgiye alışma gibi davranışlar gelişir bu da çocuğu toplumda dışlanan ve devamlı hayal kırıklığına uğrayan bir kişi yapar. İleri yaşlara kadar bu devam edebilir. Basit bir problemmiş gibi görülse de yaşayan için hayatını çok zorlayacak sıkıntılı bir süreçtir. 

Bu ileride daha büyük sorunlara temel oluşturacak olan KISKANÇLIK olgusunun temelinin atılmasına sebep olur. Kıskançlık bir çok insanın yaşamını etkileyen rahatsız edici duygulardan birisidir. Kıskançlık, yitirilmek istenmeyen bir kişinin ya da bir ilişkinin yitirileceği ya da tehdit altında olduğu sanısıyla yaşanan karmaşık bir ruhsal yaşantıdır. Kıskançlıkla birlikte çoğu zaman öfke, değersizlik, mutsuzluk, yalnızlık ve çaresizlik gibi duygular da yaşanır. Bu duygulara değersizlik ve özgüvensizlik ile ilgili düşünceler eşlik eder. Kıskançlık hem sahip olduğunu yitirebileceği (başkalarına kaptıracağı), hem de başkalarının sahip olduğuna kendisinin de sahip olması gerektiği düşünüldüğünde hissedilebilen bir duygudur.Olumsuz duygularla baş etmenin yolu, onların yerini olumlu duygularla doldurmaktır

Çocuk anne-baba ile çok bağımlı bir ilişki kurmuş ve buna alışmışsa dışarıdaki ilişkileri de benzer şekilde bağımlı olacaktır. Evde hep onunla ilgilenilmiş her istediği her zaman karşılanmıştır. Onun fikirleri kararları ön planda tutulmuştur. Arkadaşından da bunu bekler ve bu nedenle bunları karşılayan arkadaşına sıkı sıkıya bağlanır. Ama bir kez bile aykırı bir şey yaparsa bir anda her şeyi siler arkadaşına hemen küser.

Sorumluluk duygusu gelişmez ve bencilleşir. Hep kendi istekleri olsun ister ve bunun için de baskı yapar. Anne-Baba da endişeli insanlarsa çocuğun isteklerine devamlı boyun eğerler ve çocuk bu duruma alışır.

Unutmayın:

Kıskançlık içerisinde özgüven eksikliği ve yetersizlik duygularını barındırır. Özgüven zayıfladığı zaman kişi kendini yetersiz, değersiz hissetmeye başlar. Sahip olduğu sevgiyi hak etmediğini ve kaybedeceğini düşünür. Bu endişe de kıskançlık duygusuna ve onunla baş etmek için gösterilen sağlıksız davranışlara sebep olur



14 Kas 2012

EV ÖDEVİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?


EV ÖDEVİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?




Erken yaşlarda ödev ve ders çalışmaya karşı oluşturulan tutumlar ilerleyen yıllarda bu konuyla ilgili çocuğun sergileyeceği davranışların zeminini oluşturur


Ev ödevleri, okulda ögrenilen bilgi ve becerilerin kaliciligini saglamak veya bu bilgi ve egitimi derinlestirmek amaciyla veriliyor.Ancak çocugun ilgi alaninda olmayan ve çocugu zorlayan ödevler de çocugu okuldan ve ödev yapma sorumlulugundan uzaklastirabiliyor.


Ödev, çocuklara iki şey öğretir: 

Birincisi, ödev, çocuklara becerilerini geliştirme ve pratik yapma imkânı verir. Becerinin de geliştirilmesi için pratik şarttır. Çocuk, yepyeni birçok konu öğrenir ve bunları uyguladığı, alıştırmalarla pekiştirdiği zaman gerçekten bilgiyi edinmiş olur. 

İkincisi ise sorumluluk, öz-disiplin, bağımsızlık, sebatkârlık ve zaman kontrolü gibi uzun vadede çocukların sadece sınıfta değil, işlerinde ve günlük yaşantılarında da onları başarıya götürecek becerilerin kazanılmasına aracılık etmesidir. Çocuk ödevini yaparken belli kriterlere uyması gerektiğinden, disiplinli çalışmayı, problem çözmeyi öğrenir, başarıyla tamamladığı ödev özgüvenini yükseltir. Zamanı iyi kullanmayı öğrenir, derslere hazırlıklı gireceği için, bir sonraki derste motivasyonu daha yüksek olur. 


Olumsuz sonuçların ortaya çıkmasını engellemek amacıyla öğretmenlere ve anne babalara bazı öneriler verilebilir:

  • Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda ev ödevi vermeye dikkat etmelidirler.
  • Ödevin kısa sürede yapılabilecek şekilde olmasına özen gösterilmelidir.Öğretmenlerin ödev verirken öğrencilerin dikkat sürelerini de göz önüne almaları gerekmektedir. Ayrıca öğretmenler, ev ödevini teslim etme süresini öğrencilerle birlikte belirlemelidirler.
  • Özellikle ilköğretimin ilk yıllarında çocukların ev ödevlerini yapma zamanını planlamada güçlükler ortaya çıkabilmektedir. Küçük çocuklar, genellikle oyuna veya televizyon izlemeye daha fazla süre harcayarak ödev yapmayı aksatabilirler. Bu nedenle ilk yıllarda anne babalar, ödevlerin yapılacağı zamanı çocukla birlikte planlamalı, çocuğun bu plana uymasını sağlamalıdırlar.
  • Anne babalar, çocuklarının ev ödevlerini kontrol etmelidirler. Ödevlerin okulda sunulmadan önce evde anne babalar tarafından kontrol edilmesi, çocuklara yaptıkları hataları düzeltme ve eksiklerini tamamlama fırsatı verecektir. 

EV ÖDEVLERİNİ LÜTFEN SAVAŞA ÇEVİRMEYİN

13 Kas 2012

DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ

VERİMLİ  DERS ÇALIŞMA



 Ders çalışmayı ertelemeyin. Çalışmak için en uygun zaman “ şimdi”


Okuldaki başarı ya da başarısızlık öğrencinin tüm kişiliğinin bir değerlendirilmesi değildir, sadece belirli bir zaman aralığında öğrenmiş olduğu bilgilerin bir sonucu ya da ürünü niteliğindedir. 


Her gün aynı saatlerde çalışmaya özen gösterin. Herkesin verimli olduğu (algılamalarının kuvvetli olduğu) saatler faklılık gösterir. Ama mümkün oldukça çok geç saatlerde ders çalışmayın.
Tekrar yapın. Öğrenilenlerin kalıcılığını artırmanın ve uzun süreli hafızaya geçirmenin en önemli yolu sık sık yapılan tekrarlardır. Tekrar yapmazsanız öğrendiklerinizin % 30’nu 1 saat içersinde, % 80’nin 9 saat sonra unutursunuz.
Ders çalışmaya başlarken çok aç ya da çok tok olmamaya özen gösterin.
Yazarak çalışmaya özen gösterin. Yazarken derse (konuya) olan ilginizi sürekli canlı tutmuş olacaksınız.
Gününüzü iyi planlayın. (eğlence, çalışma, uyku, beslenme) 1 saat çalışıp 5 saat dinleniyorsanız sorun var demektir.
Ders çalışırken kısa molalar verin. İdeal mola süresi 25 dakikadır. Dinlenme hava almak, su içmek, biraz ev içinde dolaşmak gibi aktiviteleri içerir. Arkadaşlarla telefonda konuşma, TV izleme, uyuma gibi şeyler geri dönüşü engeller.
Çalışma saatlerini en iyi öğrendiğiniz, dikkatinizin en iyi olduğu zamanlara göre ayarlayın.Yemekten hemen sonra, yorgun olduğunuz bir zaman başlamak için uygun zaman değildir.
Kendinize hayal kurma zamanları ayırın.
Başarı bireyseldir. Yani başarı da, başarısızlık da sizindir.
Hedef koyun. Bugün şu kadar soru çözeceğim. Ya da şu şu konuları bitireceğim. Bu hedeflerinizde mutlaka programınızda olsun. Yaptığınız çalışma programınızı görebileceğiniz yere asın. Bitirdikçe üstünü çizin. Böylece planladığınız programın neresinde olduğunuzu sürekli kontrol edebilir ve duruma göre kendinize yönlendirebilirsiniz.
Hafta içi ve hafta sonu için ayrı plan yapılmalıdır. Çünkü iki zaman dilimi çoğunlukla birbirinden farklı aktiviteleri içerir. 
Anlamadığınız yerlere işaret koyun ya da renklendirin. Bilen birilerine sorun ve anlamaya çalışın.
Çok kaygı duymayın. Aşırı stres ve korku sınavda kitlenmenize neden olur. Kendinize ve çalışmalarınıza güvenin.
Çalışacağınız konuyu sesli okumayın. İçinizden, dudaklarınızı kıpırdatmadan gözlerinizle takip ederek okuyun. Bu size hem hız kazandıracak hem de bilgilerinizin kısa süre de kayıt edilmesini ve anlamanızı kolaylaştıracaktır.
Özellikle sözel derslerde konuyu okuduktan sonra anladıklarınızı yazın.
Ders çalışacağınız ortam sessiz, dikkatinizi dağıtacak şeylerden arındırılmış olmalıdır. Aynı şeklide çok rahatsız bir sandalyede ders çalışmak kadar çok rahat bir koltukta ders çalışmak da dikkat dağıtıcı olabilir. Dikkati mümkün olduğu kadar uyanık tutmak için masa başında ders çalışmak en uygunudur. 

Etkili öğrenmenin ön koşulu, öncelikle bireyin zamanını planlayabilmeyi öğrenmesidir. Birçok öğrenci, zamanını planlayamadığı için akademik başarısızlık yaşar. Yanlış çalışma alışkanlıkları ve zamanı planlayamama öğrenme güçlüğüne, başarısız olma kaygısına ve güdülenme düzeyinin düşmesine neden olabilir. Oysa öğrenciler bilgi eksiklerini belirleme, çalışma alışkanlıklarını keşfetme ve zamanı planlama becerilerini kullanarak akademik güçlüklerin üstesinden gelebildiklerini gördükçe, yeterlilik ve kendine güven duyguları da artmaktadır. 

11 Kas 2012

Neden Özel Ders?


Neden Özel Ders?




Özel ders her zaman en iyi kalitede eğitim ve başarı demektir. Öğretmen öğrenciyi birebir takip ettiğinden, nerede eksiği olduğunu görür ve ona göre program oluşturarak , öncelikle eksiklikleri ortadan kaldırır. Daha sonra bol egzersiz ve etkili anlatımla öğrencinin derse olan hakimiyeti artar ve başarı kaçınılmaz olur . Özellikle de temel eksiklikleri giderilmiş öğrenci, birebir eğitimle okul müfredatını , okuldaki öğretmenden önce takibe başlarsa, yani özel ders öğretmeni , okul konularını daha okulda görmeden anlatırsa; okulda tekrar anlatılacağından öğrencinin konuya hakimiyeti iyice pekişir, diğer öğrencilerin konu hakkında bilgisi olmadığından , onları geçer , tahtaya daha sık kalkar ve sözlü notunu yükseltir.




Her türlü Dersanede(genel yada butik) tüm konuların bitirilme zorunluluğu vardır.Siz konuyu ister anlayın ister anlamayın konular hızlı bir şekilde geçilir.Arkada kalan öğrenciler yani yetişemeyenler  ya derslerden kopar yada özel derse geçte olsa yönlenmek zorunda kalır. 




Özel ders öğretmeni öğrencinin evine kadar gidip masasında ders anlatıyor. Özel Ders esnasında öğrenci  aklına takılan herşeyi sorabildiği gibi deneyimli bir öğretmen , öğrenci sormadığı zaman bile anlamadığı bir şey olsa gözünden anlar ve o konuyu tekrar başka türlü anlatır.Bu kadar ilgi ve alakanın elbette dershane ortamındaki ders fiyatlarından yüksek olması doğaldır.Ayrıca dershane de öğretmen seçme şansınızda yoktur.

Her öğrenci farklı bir bireydir. Bilgi dağarcığı ve motivasyonu kısacası hazır bulunuşluk seviyesi her birinin farklı farklıdır. Farklı şekilde algılar, farklı yöntemlerle daha iyi öğrenir, farklı çalışma ve öğrenme hızlarıyla üzerinde çalışılan materyali içselleştirir. Tüm bu farklılıkların kalabalık ders ortamında öğrenci için engel olmaktan çıkması için kendisine özel bir desteğe ihtiyacın olması doğaldır.

Özel ders sürecinde öğrenci tam ihtiyacı olan konulara odaklandırılır. Kalabalık bir sınıfın geneline değil öğrenciye uygun materyal (konu anlatım dökümanları, testleri, vs..) kullanımı ile dersin amacına ulaşması sağlanır. Böylece enerji ve zaman ekonomik bir şekilde kullanılmış olur.

Özel dersin en büyük getirisi öğrencinin çalışmalarının birebir ve dikkatle takip edilmesine imkan vermesidir. Gerektiği gibi takip edilen öğrenci ister istemez düzenli çalışma ve ödevlerini zamanında eksiksiz yapma alışkanlığı kazanacaktır.







7 Kas 2012

DİKKAT EKSİKLİĞİ

DİKKAT EKSİKLİĞİ



Türkiye’de, Dikkat eksikliği okul çağındaki her 20 çocuktan birinde görülüyor. Tanı konulmuş çocukların % 80 i ergenlikte, %30-65 i erişkinlikte de bu belirtileri taşıyor. Bu sorun çocukların yanı sıra ergenleri ve yetişkinleri de ilgilendiriyor. 

Okulların açılmasının üzerinden yeterli zaman geçtiğini düşünerek bu konuya tekrar değinmek istedim. Yeni okula başlayanlar, farklı okullara başlayanlar, bir üst okula geçenler ..... derken her öğrenci uyum dönemini bitirdi. Artık yavaş yavaş değerlendirmeler başladı :

Burada ailelere seslenmek istiyorum, bunları yaşıyorsanız en yakın eğitim danışmanlığı ile görüşmenizi tavsiye ederim.


Dikkat eksikliği yaşayan öğrencilerin sınıf içi değerlendirmeleri ve sınav performansları şu şekildedir:
• Kendinden, zekâsından beklenenin altında bir başarı gösterebilirler.
• Bir sınavdan yüksek not alırken, başka bir sınavdan düşük bir not alırlar.
• Son derece iyi bildiği bir konudan çıkan soruyu, doğru okumadıkları için yanlış cevapladıkları görülür.
• Soruyu doğru okusalar da cevaplarken işlem atlayabilirler.
Uzun metinlerin olduğu soruları da sabırla okuyamazlar.
• Sınavlarda zamanı iyi kullanamadıkları için tüm soruları okuyup cevaplayacak zamanları kalmaz. 


Ve lütfen  en kısa yöntem olarak bu sorulardan en az 3 tanesine evet diyorsanız arayın görüşelim

  • Ders çalışmasına rağmen zayıf not alıyorsa 
  • Yazılı sınavlarda zorlanıyorsa 
  • Sözlü sınavlarda çok heyecanlanıyorsa 
  • Çok çalışmasına rağmen çalıştığının karşılığını alamıyorsa 
  • Öğretmeni hep ben senden daha iyi bir not bekliyordum diyorsa 
  • Ödevlerini ve yazılı olacağı günleri unutuyor veya sık sık karıştırıyorsa 
  • Ödevleri ya yapmayı unutuyor yada yaptığı halde götürmeyi unutuyorsa


10 Eki 2012

Çocuk Gelişiminde Oyun


Çocuk Gelişiminde Oyunun Önemi 


İdeal çocuk gelişiminde oyun, önemli bir rol oynamaktadır. Oyun çocukların bilişsel, fiziksel ve duygusal gelişimlerini yaratıcılıkla birleştirerek geliştirmektedir. Çocuklar kendi gelişimlerini oyun  oynayarak sürdürürler. Çünkü çocuklar gelişim yöntemleri deneme – yanılma yani bir nevi bir bilgiyi – sorguyu kurcalayıp, içini açıp daha sonra öğrenmeleridir.  Bilim adamları çocuk gelişimini inceleyip bu yöntemi bulduktan sonra diğer insanların da bu yöntemle çok daha hızlı hatta ve hatta bu yöntemle öğrenilen bilgilerin %90’ının akılda kaldığı anlaşılmıştır. Bilgiyi merak eden çocuklar her şeyi öğrenmek isterler.

Oyun; çocuğu yetişkin hayata hazırlayan en etkin yoldur. Çocuğun en önemli eğitim araçları oyuncaklarıdır. Oyun ile insan ilişkileri, yardımlaşma, konuşma, bilgi edinme, deneyim kazanma, psiko-motor gelişimi, duygusal ve sosyal gelişimi etkilediği gibi, zihin ve dil gelişimini de etkiler. Yetişkinler gözüyle oyun, çocuğun eğlenmesi, oyalanması, başlarından savmak için bir uğraş olarak görürler, oysa oyun, çocuk için ciddi bir iştir. Çocuk oynadıkça becerileri artar, yetenekleri gelişir. Çevresini, bilinmeyenleri tanır, kendisi için anlaşılır duruma getirir.

Oyun kurma, geliştirme ve sürdürme aşamalarında müdahaleye maruz kalmayan çocuk kendi karar verme, sorun çözme becerilerini kendi geliştirebilmekte, ilgi alanlarının farkına varabilmekte ve bu ilgi alanları üzerine istekle gidebilmektedir. Oyun sırasında yetişkin müdahalesine maruz kalan çocuk ise oyunun onlara sağladığı yararlardan sınırlı faydalanmaktadır. Yetişkinlerin rol dağılımı, oyun kuralları ve oyunun içeriği konusunda baskın oldukları zamanlarda çocuğun yaratıcılık, liderlik ve grup becerileri olumsuz yönde etkilenmekte duygusal olarak da kendilerini ifade etmede zorlanmaktadır.

Son zamanlarda hızla çoğalan internet kafe ve oyun salonları çoğunluğu itibariyle sigara dumanı, uygun olmayan oyun tipleri ve internet kullanımıyla çocuklarımız ve gençlerimiz açısından menfi tesir oluşturmaktadır. Anne-baba ve eğitimcilerin çocukların oyun oynama ihtiyacını uygun ortamlarda karşılamaları, bu türlü bir eğilimi azaltacaktır. 



9 Eki 2012

Sınıf Ortamı ve Grup Etkileşimi


Sınıf Ortamı ve Grup Etkileşimi




İnsanlığın doğuşundan itibaren var olan eğitim, canlı ve cansız çevre ile etkileşim yoluyla her ne kadar gerçekleşmekte ise de öğretici konumundaki bir öğretmen gözetiminde gerçekleştirilen eğitim daha kalıcı ve daha verimlidir.Sınıf, eğitim-öğretim etkinliklerinin gerçekleştiği bir alandır.

Veliler olarak sizin de sorumluluklarınız vardır. Çocuğu okulun kapısından veya evin kapısından servise bindirme ile SORUMLULUKLARDAN kurtulamazsınız. Çocuğunuzun da bir parçası olduğu sosyal grup olan SINIFI gözlemlemek görevinizdir.

Sınıfta olumlu bir öğrenme atmosferinin bulunup bu­lunmadığı birtakım sorular sorularak anlaşılabilir:


- Öğrenciler kendilerini özgürce ifade edebiliyorlar mı?
- Özgürce soru sorabiliyorlar mı?- Öğretmenden ya da arkadaşlarından yardım istiyorlar mı?- Öğrenciler birbirlerini dinliyorlar mı?- Öğretmen ile öğrenciler arasında bir güven duygusu oluşmuş mu?- Öğretmen söz konusu özgürlükler ile sınıf kontrolü arasında denge kurabil­miş mi?- Öğrenciler arasında birlik ve bağlılık gelişmiş mi?


Bu sorulara verdiğiniz olumlu cevaplar ölçüsünde olumlu etkileşimden bahsedebiliriz.



4 Eki 2012

EĞİTİMDE "KRİTİK DÖNEM"

EĞİTİMDE "KRİTİK DÖNEM"



KRİTİK DÖNEM

Bireyin belli davranışları kazanabilmesi için belli dönemlere ihtiyaç vardır. Bu davranışlar belli dönemlerde kazanılmadığı zaman, başka dönemlerde kazanılamaz, veya zor kazanılır. Bireyin belli davranışları, belli dönemlerde kazanabilmesine kritik dönem denir. Birey belli bir yaş evresinde, bir önceki evreye oranla belli davranışları kazanmaya hazır konumda bulunur. Bu nedenle bireyin öğrenme yaşantılarını kritik dönemde diğer dönemlere göre daha hızlı kazanabilir.

Kritik dönemde, öğrenmenin gerçekleşmesi önemlidir. Kritik dönem atlatıldıktan sonra, uyarıcılara maruz kalma etkili bir öğrenmenin gerçekleşmesini mümkün kılmaz. Örneğin; ilköğretim çağında okula gitme fırsatı olmayan erişkinin daha sonra öğrenme süresi daha uzun olmakta ve daha zor öğrenmektedir

Kritik dönemin en belirleyici etkeni zamandır. Bireye belirli zamanlarda belirli davranışları kazandırabilme anne, baba ve öğretmenlerin göstereceği çabaya bağlıdır. Anne, baba ve öğretmenler çocukların eğitimindeki kritik dönemleri bilmek belirli yaşantıları ve öğrenme yaşantılarını ona göre sürdürmek zorundadır.



Yıllardır ülkemizde yabancı dil eğitimi ilköğretim ikinci kademede( ortaokul )

 verilmekteydi ve lise, üniversite dönemlerinde devam etmekteydi. Bu 

durumda öğrenciler yabancı dili öğrenmede oldukça zorluk çektiler. Çünkü 

yabancı bir dili öğrenmek için seçilen dönem ( ortaokul, 11-14 yaş dönemi) 

dil edinimi için oldukça geç bir dönendir. Günümüzde yabancı dil öğretimi 

ilköğretim birinci kademede ( ilkokul) başlamaktadır. Bu durum gelişimde 

kritik dönem kavramının artık önemsendiğinin göstergesidir.