16 Kas 2012

ÇOCUĞUNUZU GERÇEKTEN TANIYOR MUSUNUZ?


ÇOCUĞUNUZU GERÇEKTEN TANIYOR MUSUNUZ?




Bu soruya kolayca “elbette tanıyorum, o benim çocuğum” demeden önce biraz düşünelim. Çünkü yapılan araştırmalar göstermiştir ki; anneler ve  babalar olarak bizler çocuklarımızı nesnel (objektif) olmaktan çok, öznel (subjektif) olarak tanıyoruz. Bunun asıl nedeni de, anne babaların çocuklarını “olmalarını istedikleri gibi görmeleridir”.

Çocuklar içinde bulundukları sosyal ortama göre davranış sergilerler. Bu doğal bir durumdur. Kendinizi iş arkadaşlarınız, aile çevreniz, çocukluk arkadaşınız, yeni tanıştığınız insanlar, sevdiğiniz ya da sevmediğiniz insanlar gibi farklı ortamlarda düşünün... Hepsinde aynı insan mısınız? Cevabınız tamamen evet ise , bir sorun var demektir. Sizi çevreyi, hayatı algılama bozukluğuyla suçlamam an meselesi :)

Veli çocuğunu çok iyi tanıdığını zanneder. Ancak evde, akraba içinde gözlemleyebildiği kısmı çocuğun davranış biçimlerinin tamamı değildir, hatta gerçek karakteri ile alakasız olabilir. Çocuğun farklı sosyal ortamlarda farklı davranışlar sergiliyor olabilme ihtimalini cepte tutmak, veli için yaşamı kolaylaştırır ve çocuğun geleceğine atılan adımları sağlamlaştırır. Çocuğunuzun sizi kandırmasını istemiyorsanız gerçeklere karşı sakin ve mantıklı bir tutum içerisinde olduğunuzu ona göstermelisiniz.


“Çocuklarımız hakkında neler bildiğimizi” şöyle aklımızdan geçirirsek, “tutkularını, özlemlerini, korkularını, kaygılarını, kendisi hakkında neler hissettiğini” bilip bilmediğimizi sorgulayabiliriz. Böyle bir sorgulamayı gerçekten içtenlikle yaptığımız zaman, gerçekte çocuğumuzun iç dünyasındaki çok az şeyi bildiğimizi hayretle görürüz. Aslında “kendimizi yeterince tanıyıp tanımadığımızı” sorduğumuz zaman da bizi çok şaşırtan sonuçlara varabiliriz.

BAŞARI AİLEDE BAŞLAR

Çocuk, öğrenme ve başarma isteğini önce aile ortamında edinir. Anne ve babasından gördüğü sevgi, ilgi ve uyarılma sonucu doğal öğrenme dürtüsü oluşur. Soruları yanıtlanan, merakı doyurulan çocuk, daha çok öğrenme isteği duyar. İlgi ve destekten yoksun, soruları geçiştirilen çocuğun ise, öğrenme isteği körelir. 
Çocukların okul, eğitim hakkındaki duyguları, düşünceleri ebeveyninkiyle özdeştir. Eğitime, okula, öğretmene değer veren ailelerin çocukları da bunlara değer verir. Yapılan araştırmalar evdeki eğitimsel uyarı azlığını (evde eğitimle ilgili materyaller yok, aile kitap okumuyor...) ailenin okulla olan ilgisizliğini ön plana koymaktadır. Okuldaki başarısı yüzünden ödüllendirilmeyen çocuk, bunlara karşı zamanla ilgisiz olur. 


Başkaları ile kıyaslanan çocuk; özgüveni eksik ve gelişmeye kapalı olur. Kıyaslama çocukların en sevmedikleri şeylerin başında gelir. Bu konu çocuğa dolaylı olarak "Sen başarısızsın.", "Sen kötüsün, o iyi" mesajı vermektedir. Bu nedenle bu mesajdan kaçınmak gerekir. Unutulmamalıdır ki çocuğun özgüven gelişimi açısından kıyaslama yapmak, olumsuz bir durumdur. Kıyas ile çocuğumuzun çalışma motorunu başkasına bağlarız. Böylece kıyasladığımız çocuğun başarısına ulaşarak çalışmayı bırakmasına yada o başarıya hiç ulaşamadığını görerek güvenini kaybedip geleceğe yönelik planlar kuramamasına sebep olabiliriz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder